Google Play Store Avrupadan Mobil Uygulaması
Menü

AVRUPADAN Youtube Video

Almanya: Suriyeliler sınır dışı edilebilir - 24 Temmuz 2024 Oktan Erdikmen
Gümrüklerde altın ve para sınırına dikkat! Oktan Erdikmen & Uğur Yiğitbaşı
Almanya'nın savaşa girme ihtimali var mı? - Haftanın Yorumu 37. Bölüm Oktan Erdikmen
26 Şubat 2023 Pazar

Kırk yıl yaşamakla yirmi defa ikişer yıl yaşamak aynı şey değil!

Çorumlu Osman anlatmıştı: “Almanya’ya geldiğim ilk haftaydı. Bir etli patates yemeği yaptım. Heim’daki arkadaşları da çağıracağım ama ne tabak var ne de kaşık. Dedim ki önce can sonra canan! Ben karnımı doyurayım, benim kaşık tabağımı yıkar siz de sırayla yersiniz. Arkadaşlar memnun oldular”

 

Kırk yıl yaşamakla yirmi defa ikişer yıl yaşamak aynı şey değil!

ŞERİF ISSI - AVRUPADAN

Göç kararı alınmadan yaşanan göçmenlik ve yaşam planının belirleyici unsuru olan ‘geri dönüş’ konusunu ne kadar yazsak, üzerinde ne kadar konuşsak, ne kadar tartışsak gerçekten azdır. Avrupalı Türklerin yaşamının son 60 yılını, geri dönüşü, tekrar tekrar anlamaya çalışırsak belki bir nebze onların düşünce sistematiğini, neyi niçin yaptıklarını kavrayabiliriz. 

Nasıl ki bir doktor hastasına teşhis koymak istediğinde o kişinin annesinin, babasının hastalıklarına kadar sorar soruşturur Avrupa Türklerin de yaşamını anlayabilmek için, onların tüm davranışlarını kavrayabilmek için geri dönüp bakmamız gerekiyor. 

İşçiler açısından Avrupa'ya gelmek ne anlama geliyordu? 

Tarım toplumunda dünyaya gelmiş ve oradaki yaşam tarzına alışmış olan Türk insanı, birkaç saatlik uçak yolculuğu veya birkaç günlük tren yolculuğu sonrasında kendisini aniden dünyanın en gelişmiş endüstri toplumlarından birinin ortasında bulmuştu. Avrupalılar bu süreci 100-150 yılda tamamlanmışken, göçmen Türk işçileri, daha doğrusu “misafirler” bunu birkaç güne sığdırmak zorundaydılar! Bu ani değişim, öyle hiç de kolay hazmedilecek bir durum değildi. İşçiler, para kazanmak istiyor; gönderici ülke Türkiye, işsizliği azaltmak, döviz ihtiyacını gidermek ve teknoloji transferi bekliyordu. Misafir işcileri çağıran Almanya ise en hızlı şekilde üretime katılabilecek sağlıklı ve genç işçiler istiyordu! 

Çorum’da dünyaya gelmiş, sonrasında da İstanbul’a taşınmış olan Osman Y. isimli bir vatandaşımız -ki kendisi huzurevinde kalan ilk Türklerden biriydi-  Almanya'ya gelişini şöyle anlatmıştı:

Türkiye'de bir hastanede hasta bakıcı olarak çalışıyordum. Almanya'ya gelmek için birçok insan gibi ben de başvurdum. Tophane İş ve İşçi Bulma Kurumu’na yazıldım. “Sıran geldiğinde seni çağıracağız” dediler! “Ne zaman sıram gelir” diye sordum. Belli olmaz 3 ay, 6 ay, 1 yıl, 2 yıl… Bu saçma bir şeydi. Umudum kırıldı, beklemeye başladım. Almanya'ya gideceğimi hiç kimseye söylemiyordum. Aradan 6 ay mı, bir yıl mı ne geçti, ben unuttum artık. Hiç beklemiyorum. Nasıl olsa iyi kötü çalışıyordum. Takriben iki yıl sonra bir mektup geldi, baktım beni İşçi Bulma Kurumu’ndan çağırıyorlar: İşlemleriniz tamamlandı! İşte, şu gün Sirkeci'den tren kalkıyor. O gün gel trenle gideceksiniz dediler. O gün gittik İş Bankası'ndan 20 DM'lik döviz aldım. Sirkeci'den elimize bir torba verdiler. Yolluğumuzu yiyeceğimizi hepsini almışlardı, yolculuğu uzun uzun anlatmayayım.

Trenden inince 15 dakika otobüsle yolculuk yaptık kalacak yerimizi, elbise dolabımızı, televizyon odasını, yemek odasını gösterdiler. 4 kişi bir odada kalıyoruz birisi Yugoslav göçmeniydi. Yugoslavya'dan Türkiye'ye göçmüş buraya da işçi olarak gelmişti, akıllı bir adamdı. Birisi de Elazığlıydı, insandır! Nereli olursa olsun. İlk gece nasıl yemek yapacağımız, ne yiyip içeceğimiz üzerine sohbet etmeye başladık ortak yemek yapmayı teklif ettiler. Ben, herkes kendi yemeğini yapsın, kendi masraflarını karşılasın; biz arkadaşız sonra yemek konusunda aramızda anlaşmazlık çıkmasını istemem, dedim. Birbirimizden yiyelim içelim ama herkesin kesesi ayrı olsun, dedim. Velhasıl kelam böyle yaşamaya başladık.

Kişi başına 50 DM avans verdiler. Benim 20 DM’de Türkiye'den getirdiğim param vardı cebimde. Henüz daha iş başı yapmamışız. Ertesi gün şimdi bana ne lazım, diye düşündüm. Çarşıyı gezeyim bakayım dedim. Tek kelime Almanca bilmiyorum, dolaştım Kaufhalle diye bir yere girdim: fabrika gibi bir yer insan içinde kayboluyor. Bir tencere, tabak, bir çatal bir kaşık alacağım ama nasıl anlatayım bilmiyorum. Dolaştım. Almanlar yardımcı oldular. İşaretlerle onları alışveriş arabasına koyup kasaya gitmem gerektiğini anlattılar, ben de öyle yaptım. Heimá gelirken et, patates soğan tuz ya aldım. Bir etli patates yemeği yaptım. Diğerlerini de çağıracağım ama ne tabak var ne de kaşık. Dedim ki önce can sonra canan! Ben karnımı doyurayım, benim kaşık tabağımı yıkar sizde sırayla yersiniz. Bir de demlik almıştım bir güzel de çay demledim. Oh, iyi ki bardakları fazla almıştım. Gelin, birer bardak da çay için, dedim yedik içtik. Arkadaşlar memnun oldular. Sonrasında bizi sağlık kontrolünden geçirdiler. Halbuki Türkiye'de de kontrol olmuştuk. İki arkadaş sağlık raporu alamadı onları geri gönderdiler, çok üzüldük!

Düşünebiliyor musunuz? Ülkesinde belki de hiç mutfağa girmemiş, yemek yapmamış insanlar; 4 kişi bir odada, ranzalar üzerinde yaşayacaklar ve aniden artık her işi saatle, dakikayla yapacaklar. Çalışacaklar, çamaşırlarını yıkayacaklar, radyodaki müzik onlara hiç hitap etmeyecek, televizyon bakılacak ve anlaşılmayacak; her alışveriş, her postane, her kurum yeniden doğmuşçasına yeniden keşfedilecek; her durak, her yol tespit edilecek. Her şey yeni fakat yabancı! 

Bütün bu sorunları üst üste sayıp bu şekilde 30 yıl, 40 yıl yaşayacaksın, denilseydi yaşanabilir, katlanılabilir miydi? Bu şekilde bir yasam! Hayır. 

İşte, tam da burada bir çözümdü, umuttu geri dönüş! Bütün bu sıkıntılar vardı ancak bütün bunlara sadece bir iki yıl katlanılacak; sonrasında hayal ettikleri güzel ülkelerine, köylerine, kasabalarına, şehirlerine döneneceklerdi nasıl olsa! Sıkarım dişimi! İki yıl değil mi şunun şurasında… Ve bu iki yıllar, her seferinde yeni bir sebep bulunarak uzadı gitti! 

Niçin Almanca öğrenilemedi?

Yaptığımız toplantılara birçok Alman da gelirdi. Hiç unutmam… Türk Yaşlı ve Emekliler Kulübü kurmuş, kendi aramızda Almanya’da yaşlılar çalışması ve boş zaman geçirme olanağı üzerinde programlar geliştirmeye çalışıyorduk. Tabii Alman yaşlıları ile bir ilişkimiz yoktu. Bizim çalışmalarımızı başından duyan Sosyal Demokrat Parti içerisinde örgütlü Emekliler bizimle ilişkiye geçip, uzunca görüşmeler sonrasında bir Deutsch-Türkisches Erzähl Café/Türk–Alman sohbet kahvesi kurmaya karar verdik. İlk toplantıyı bizde yapacağız. Herkes heyecanla, canla başla çalışıyor, iyi bir ev sahipliği ortaya koymanın yollarını arıyordu. Uzuca bir masanın bir tarafında Alman yaşlıları kadınlı erkekli, diğer tarafta ise bizim sadece erkelerden olusan yaşlılarımız. Çaylar, kahveler, kısa merhabalaşmalar, gülücükler vesaire. Herkes çok mutlu… 

Bir müddet sonra emekli Psikolog Wolfram Kowalewski ayağa kalkıyor, İkinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında yaşadıkları zorlukları, açlığı, sefaleti anlatıyor, çocuklarla birlikte nasıl patates çaldıklarını gülerek dile getiriyordu… 

Hadi bakalım şimdi Türk yaşlılarından da bir hikaye dinleyelim, deyince bütün atmosfer değişti. Kimse de bunu anlatabilecek durumda değil. Ben de durumu kurtarmak için devreye girip kahve, pasta servisinin devamını, Türk çayının nasıl demlendiğini anlatıp durumu kurtarmaya çalışmıştım. 

Tabii, bir Alman açısından burada 30-40 yıldır yaşayan insanların Almancaya hakim olmamalarını anlamaları olası değildi. Değişik zamanlarda gelen basın mensupları da benzeri soruları yöneltiyordu. Onlara verecek somut, anlayabilecekleri bir yanıtım yoktu… 

Uzunca bir süre bu konu hakkında düşünmeye başladım. Fakültedeki diploma tezimi ‘Birinci kuşaktan Türk işçileri; göç nedenleri, amaçları, gelişmeler ve gelecek perspektifleri’ konusunda yazdım. Tekrar gözden geçirip sonuçlar çıkarmaya çalışıyordum. Bu tür sorulara bir yanıt bulmuştum: burada yaşayan işçiler, 40 yıldır burada yaşıyor gözükse de onlar 20 defa ikişer yıllık planlarla burada yaşadılar. 40 yıl bir yerde yaşamakla 20 defa 2 yıl yaşamak aynı anlama gelemezdi. İki yıl sonra buradan gitmeyi, geri dönmeyi önüne koyan insan niçin Alman toplumuna karışacaktı ki? Niçin Almanca öğrenecekti? Gerek yoktu… 

Almanlar da onlara zaten misafir işçi dememişler miydi? Otuma müsaadeleri öyle kısa süreliydi ki eşler orada bırakılmış, çocuklardan ayrı kalınmıştı. Kısacası bütün bu zorluklar ancak ben döneceğim, diyerek çekilirdi. Ben, bu sorunun yanıtını bulmuştum.

Bu geri dönüş düşüncesi, entegrasyonun/uyumun önünde bir engel gibi görünse de Almanya’daki sıkıntılara katlanılabilmesinde mucizevi bir ilaç gibiydi. İnsanlar birçok sorunu ben bir müddet sonra gideceğim, sayılı gün çabuk geçer, diyerek çözüyordu kafasında. 

İşçiler böyle düşünüyordu da -Yabancılar Politikası, Yabancılar Yasası, örgütlenmeler- Türkiye farklı mı düşünüyordu? Hayır! Bu düşünce 1984 yılındaki Geri Dönüş Teşvik Yasası’nı, yatırımların nerede olacağını, sosyal güvenlik yasalarının (borçlanarak emeklilik, kesin dönüş şartı) oluşmasında hep kendini göstermekteydi…

-ÖNCEKİ YAZILAR-

İlk yazı

Deprem!

Bir umuttu geri dönüş

Geri Dön 26 Şubat 2023 Pazar Önceki Yazılar

ESKİ BÜLTENLER

Hoş geldiniz / Herzlich Willkommen
Ziyaretçilerin web sitemizi mümkün olan en iyi şekilde kullanmasını sağlamak için çerezler ve teknolojiler (araçlar) kullanıyoruz. Bize onay verirseniz, bir site ziyaretçisinin uç cihazında bilgi ve veri depolayan ve bunlara buradan erişen üçüncü taraf hizmetlerini kullanacağız. Veri koruma beyanımızdaki gelecek için geçerli olmak üzere, onayınızı istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz. Avrupadan'da kişisel verilerinizin işlenmesi, haklarınız ve Genel Veri Koruma Yönetmeliği hükümlerine göre irtibat kurulacak kişiler hakkında bilgi veri koruma bildirimi altında bulunabilir: https://avrupadan.com/sayfa/datenschutz


Wir verwenden Cookies und Technologien (Tools), um den Besucher die optimale Nutzung unserer Webseite zu ermöglichen. Sofern Sie uns Ihre Einwilligung erteilen, werden wir Dienste von Drittenanbietern verwenden, die Informationen und Daten im Endgerät eines Seitenbesuchers speichern und dort abrufen. Sie können Ihre Einwilligung jederzeit mit Wirkung für die Zukunft in unserer Datenschutzerklärung widerrufen. Informationen über die Verarbeitung personenbezogener Daten bei Avrupadan, Ihre Rechte und Ansprechpartner gemäß den Bestimmungen der Datenschutzgrundverordnung finden Sie unter Datenschutzhinweis: https://avrupadan.com/sayfa/datenschutz
KABUL ET / ZUSTIMMEN
REDDET / ABLEHNEN